Uyuşmazlık Mahkemesi – 24.12.2012, 283/294
SAĞLIK HİZMETİNİN YÜRÜTÜLMESİ SIRASINDA OLUŞAN ZARARLARA İLİŞKİN DAVA İDARİ YARGIDA GÖRÜLÜR
O L A Y: Davacılar vekili, 9.11.2007 tarihinde meydana gelen trafik kazası sonucunda Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesine sevk edilerek tedavisi gerçekleştirilen küçük M.A. Dönen’in sol gözünün görme yetisini yitirmesine özensiz tedavi hizmetinin yol açtığını ileri sürerek, fazlaya ilişkin her türlü talep ve dava hakkı saklı kalmak kaydıyla, M.A. için 10.000,00 TL manevi, 1.000,00 TL maddi; M.D. için 3.000,00 TL manevi, 1.000,00 TL maddi; A.D. için 3.000,00 TL manevi, 1.000,00 TL maddi olmak üzere olay tarihinden itibaren işleyecek olan yasal faizi ile birlikte, davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.
Davalı Dicle Üniversitesi Rektörlüğü, davanın idari yargı yerinde görülmesi gerektiğini ileri sürerek dosyanın tefrik edilmesini talep etmiştir.
Diyarbakır 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 3.11.2011 gün ve E:2011/260 sayı ile, davalı Dicle Üniversitesi tarafınca yapılan görev yönündeki itiraz sebebiyle yargılamanın niteliği gözönünde bulundurularak HMK geçici 1. maddesi de dikkate alınarak davalı Dicle Üniversitesi Rektörlüğüne yönelik açılan davanın, iş bu davadan tefrikine karar vermiştir.
Diyarbakır 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 3.11.2011 gün ve 2011/260 esas sayılı dosyasından bu dosya tefrik edilmiş olmakla Mahkemelerinin 2011/891 Esas sayılı dosyasına kaydı yapılmıştır.
DİYARBAKIR 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ: 16.11.2011 gün ve E:2011/891, K:2011/1192 sayı ile, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2008/3749 Esas, 14173 Karar sayılı ilamında da belirtildiği gibi meydana gelen zararın tamamen hizmet kusurundan kaynaklandığı, bu zararın idari işlem ve eylemden kaynaklanan zararlardan olduğu, İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-b maddesi gereğince yargılamayı yapmak yetki ve görevinin idari yargı mahkemelerine ait olduğu, tam yargı davası olarak sonuçlandırılması gerektiği anlaşıldığından, davacının davasının yargı yolu itibariyle görev yönünden reddine karar vermek gerektiği gerekçesiyle, davanın görev yönünden reddine karar vermiş, bu karar kesinleşmiştir.
Davacılar vekili, davacılardan M.A. için 10.000,00 TL manevi, 10.000,00 TL maddi; M.D. için 3.000,00 TL manevi; A.D. için 3.000,00 TL manevi olmak üzere, tazminatın olay tarihinden işleyecek olan yasal faiziyle birlikte davalı idareden tahsili istemiyle Dicle Üniversitesi Rektörlüğüne karşı idari yargı yerinde dava açmıştır.
DİYARBAKIR 3. İDARE MAHKEMESİ: 11.1.2012 gün ve E:2011/4771, K:2012/20 sayı ile, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden önce idari yargı mercileri önünde açılmış bir tazminat davası bulunmadığından Kanun’un 3. ve geçici 1.maddesi uyarınca bakılmakta olan davanın idare mahkemelerince çözüme bağlanmasına olanak bulunmadığından, davanın görüm ve çözümünün adli yargı mercilerinin görevine girdiği gerekçesiyle davanın görev yönünden reddine karar vermiş, bu karar kesinleşmiştir.
Davacılar vekili, ortaya çıkan olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesi istemiyle Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığına başvuruda bulunmuştur.
İNCELEME VE GEREKÇE:
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Mustafa AYSAL, Eyüp Sabri BAYDAR, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Sedat ÇELENLİOĞLU ve Ayhan AKARSU’nun katılımlarıyla yapılan 24.12.2012 günlü toplantısında:
l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasanın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre;
Adli ve idari yargı yerleri arasında anılan Yasanın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, idari yargı dosyasının davacının istemi üzerine son görevsizlik kararını veren Mahkemece adli yargı dosyası ile birlikte Mahkememize gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, adli ve idari yargı yerleri arasında doğan görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Gülşen AKAR PEHLİVAN’ın, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Tuncay DÜNDAR’ın davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, trafik kazası geçiren davacı M.A. Dönen’in teşhis ve tedavisinin yanlış yapıldığı nedeniyle vücut bütünlüğünün zarar gördüğünden bahisle maddi ve manevi tazminat istemiyle açılmıştır.
Anayasa’nın 125. maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kurala bağlanmış; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-b. maddesinde, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 3. maddesinde, her türlü idari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerin yol açtığı vücut bütünlüğünün kısmen veya tamamen yitirilmesine yahut kişinin ölümüne bağlı maddi ve manevi zararların tazminine ilişkin davalara asliye hukuk mahkemelerinin bakacağı hükmüne, geçici 1. maddesinde ise, bu Kanunun yargı yolu ve göreve ilişkin hükümlerinin, Kanunun yürürlüğe girmesinden önceki tarihte açılmış olan davalarda uygulanmayacağı hükmüne yer verilmiş, bu Kanunun 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin iptali amacıyla açılan davada, Anayasa Mahkemesi, 16.2.2012 tarih ve E:2011/35, K:2012/23 sayılı kararıyla; dava konusu kuralla, sadece kişinin vücut bütünlüğüne verilen maddi zararlar ile buna bağlı manevi zararların ve ölüm nedeniyle oluşan maddi ve manevi zararların tazmini konusunun kapsama alındığı ve bu tazminat davalarına bakma görevinin asliye hukuk mahkemelerine verildiği; buna göre, aynı idari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerden kaynaklanan zararların kapsama alınmadığı; sorumluluk sebebi aynı olsa da bu zararların tazmini davalarının idari yargıda görülmeye devam edeceği; bu durumda, idarenin aynı yapı içinde aldığı kararın bir bölümünün idari yargıda bir bölümünün adli yargıda görülmesinin yargılamanın bütünlüğünü bozacağı; ayrıca iki ayrı yargı kolunda görülen davalarda, idarenin sorumluluğu, bu sorumluluğun kapsamı, idarenin tazmin yükümlülüğü konularında farklı sonuçlara ulaşabileceği; esasen idare hukukunda var olan hizmet kusuru ve kusursuz sorumluluk kavramlarının, kişilerin gördüğü zararların tazmininde kullanılan ve kişilerin idare karşısında korunma kapsamını genişleten kavramlar olduğu; idare hukukunda, idarenin hiçbir kusuru olmasa da sosyal risk, terör eylemleri, fedakarlığın denkleştirilmesi gibi kusursuz sorumluluğa ilişkin kavramlara dayanılarak kişilerin uğradığı zararların tazmin edilmesinin mümkün olduğu; özel hukuk alanındaki kusursuz sorumluluk hallerinin ise belirli konular için düzenlendiği ve sınırlı olduğu; idarenin idare hukuku esaslarına dayanarak tesis ettiği tartışmasız bulunan eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerden kaynaklanan zararlara ilişkin davaların idari yargı yerlerinde görülmesi gerektiği; bu nedenle, yukarıda belirtildiği gibi, aynı idari eylem, işlem veya sorumluluk sebebinden kaynaklanan zararların tazminine ilişkin davaların farklı yargı yerlerinde görülmesinde kamu yararı ve haklı neden olduğunun söylenemeyeceği gerekçesiyle iptaline karar vermiştir.
Davacılar zararının, kamu idaresi olan üniversite hastanelerinde görev yapan sağlık çalışanlarının sağlık hizmetini gereği gibi yürütmediğinden kaynaklandığını; dolayısıyla, idarelerin doğan zarardan hizmet kusuru ilkesi uyarınca sorumluluğunun bulunduğunu ileri sürmüşlerdir.
Bu duruma göre, devlet hastanelerinin kamu hizmetini yürüttüğü sırada kişiye verdiği zararın tazmini istemiyle açılan bu davada, kamu hizmetinin yöntemine ve hukuka uygun olarak yürütülüp yürütülmediğinin, hizmet kusuru veya başka nedenle idarenin sorumluluğu bulunup bulunmadığının saptanması gerekmektedir. Bu hususların saptanması ise idare hukuku ilkelerine göre yapılabileceğinden, 2577 sayılı Yasa’nın 2. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi kapsamında bulunan tam yargı davasının görüm ve çözümünde idari yargı yerleri görevlidir.
Açıklanan nedenlerle davanın görüm ve çözümünün idari yargı yerinin görevine girdiği, idare mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.
SONUÇ: Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Diyarbakır 3. İdare Mahkemesi’nin 11.1.2012 gün ve E:2011/4771, K:2012/20 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 24.12.2012 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
– – · – –
Uyuşmazlık Mahkemesi – 24.12.2012, 577/472
ASKER KİŞİNİN SAĞLIK İŞLEMLERİNDEN DOLAYI GÖRDÜĞÜ ZARARA İLİŞKİN DAVA ASKERİ YÜKSEK İDARE MAHKEMESİNDE GÖRÜLÜR
O L A Y: Davacı vekili özetle; Davacı M.E.’in, askerlik görevini yaparken 15.06.2010 tarihinde kendisine konulan sol tranmatik optik nüropati teşhisi sebebiyle muayene edilmesi için G.A.T.F Askeri Hastanesi Başhekimliğine Göz Polikliniğince sevk edildiğini, burada muayene olan müvekkiline 17.06.2010 tarihinde verilen radyoloji tetkik sonucunda her şeyin normal ve normal görünümünde olduğunun belirtildiğini, daha sonra 04.08.2010 tarihli Batman Bölge Devlet Hastanesince müvekkiline verilen sağlık kurulu raporu ile Sol Optik Atrofi teşhisi konulduğunu ve özürlü durumuna göre tüm vücut fonksiyon kaybı olarak %15 (onbeş) rapor verildiğini, son olarak 01.09.2010 tarihinde Sivas Numune Hastanesi Göz Kliniğinde muayene olan müvekkiline sol gözünde %90 görme bozukluğu olduğu ve sol gözünün tamamen görme işlevini yitirdiğine dair rapor verildiğini belirterek, bunlardan dolayı müvekkiline yapılan ilk müdahalede teşhisin konulamaması ve sonraki aşamalarda da birbiri ile çelişen raporların verilmesi, yapılan hatanın tekrarı sonucu sol gözünün işlevini tamamen kaybetmesi, buna bağlı olarak da vücut bütünlüğünün yitirilmesinden doğan zararların tazmini amacıyla fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile, 50.000 TL manevi tazminatın faizi ile birlikte tazmini için davalı aleyhine adli yargı yerinde dava açmıştır.
Davalı idare vekilince, 1.celseden önce, süresi içerisinde verilen cevap dilekçesinde özetle, görev itirazında bulunulmuştur.
Dahili davalı vekilince, süresi içerisinde verilen cevap dilekçesinde özetle, görev itirazında bulunulmuştur.
ANKARA 18. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 18.04.2012 gün ve E: 2011/560 sayı ile davalı idarenin görev itirazının reddine karar vermiştir.
Davalı idare vekilince süresinde verilen dilekçe ile, olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması istemiyle başvuruda bulunulması üzerine, başvuru dilekçesiyle birlikte dava dosyası, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başsavcılığı’na gönderilmiştir.
ASKERİ YÜKSEK İDARE MAHKEMESİ BAŞSAVCISI; Davanın, davacı M.E.’in J.Er rütbesi ile TSK bünyesinde görev yaparken davalı idare tarafından sunulan sağlık hizmetinin kötü işlemesine bağlı olarak ortaya çıktığı iddia olunan maddi ve manevi zararların tazmini istemiyle açıldığını, Anayasanın 125. maddesinin son fıkrasında idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğunun düzenlendiğini, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları ihlal edilenler tarafından açılacak tam yargı davalarının görüm ve çözümünün idari yargı yerlerinin görevine girdiğini, Anayasa’nın 157. maddesinde, Askeri Yüksek idare Mahkemesinin askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini yapan ilk ve son derece mahkemesi olduğunu, askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda ilgilinin asker kişi olması şartı aranmayacağının belirtildiğini; 20.7.1972 günlü ve 1602 Sayılı Yasanın 25.12.1981 günlü ve 2568 Sayılı Yasa ile değişik 20. maddesinde de aynı hükmün yer aldığını, Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin bir davaya bakabilmesi için dava konusu idari işlemin “asker kişiyi ilgilendirmesi” ve “askeri hizmete ilişkin bulunması” koşullarının birlikte gerçekleşmesi gerektiğini, 1602 Sayılı Yasa’nın 20. maddesinde, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli bulunan veya hizmetten ayrılmış olan, subay, askeri memur, astsubay, askeri öğrenci, uzman çavuş, uzman jandarma çavuş, erbaş ve erler ile sivil memurların asker kişi sayıldıklarını, bu bağlamda, davacının askerlik yükümlülüğünün ifası sırasında ortaya çıkan zararın tazminini istemesi karşısında davacının asker kişi sıfatını taşıdığı noktasında duraksama bulunmadığını, İdari eylemin “askeri hizmete ilişkin bulunması” eylemin kanun ve nizamlarının Türk Silahlı Kuvvetlerine tanıdığı yetki ve görevlerin yerine getirilmesi amacına yönelik olması anlamını taşıdığını, Askeri nitelikte idari eylemi de, askeri kural ve gerekler çerçevesinde yürütülen askeri hizmet sırasındaki bir hareket, tutum veya meydana gelen ya da getirilen bir olay olarak tanımlamanın olanaklı olduğunu, İdari eylemin “asker kişiyi ilgilendirmesi” için, eylemin bir asker kişiye yönelmesi, zarar verici etkilerini bir asker kişinin beden bütünlüğü veya malvarlığı sahasında meydana getirmiş olmasının gerektiğini, davada, davalı idare tarafından sunulan sağlık hizmetinin kötü işlemesi şeklindeki hizmet kusurundan kaynaklandığı ileri sürülen zararın askeri bir görevin yürütülmesi sırasında doğması ve asker kişinin bedeninde oluşması karşısında davada idari eylemin “askeri hizmete ilişkin bulunması” ve “asker kişiyi ilgilendirmesi” koşullarının birlikte gerçekleştiği ve dolayısıyla AYİM’in görevli olduğunun değerlendirildiğini belirterek, 2247 sayılı Kanunun 10, 12 ve 13. maddeleri gereğince olumlu görev uyuşmazlığı çıkartılarak, uyuşmazlığın çözümü için dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesini ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin görevli olduğuna karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE:
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Mustafa AYSAL, Eyüp Sabri BAYDAR, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Sedat ÇELENLİOĞLU ve Ayhan AKARSU’nun katılımlarıyla yapılan 24.12.2012 günlü toplantısında:
l-İLK İNCELEME: Dava dosyası üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, davalı idare vekilinin anılan Yasa’nın 10/2 maddesinde öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev itirazının reddedilmesi ve 12/1 maddede belirtilen süre içinde başvuruda bulunması üzerine Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başsavcılığı’nca, 10. maddede öngörülen biçimde olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Selim Şamil KAYNAK’ın, davanın çözümünde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Savcısı Süalp Tanyel’in davada Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin görevli olduğu yolundaki sözlü ve yazılı açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, davacı M.E.’in J.Er rütbesi ile TSK bünyesinde görev yaparken davalı idare tarafından sunulan sağlık hizmetinin kötü işlemesine bağlı olarak ortaya çıktığı iddia olunan maddi ve manevi zararların tazmini istemiyle açılmıştır.
Anayasa’nın 157. maddesinde, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin, askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini yapan ilk ve son derece mahkemesi olduğu; ancak, askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda ilgilinin asker kişi olması şartının aranmayacağı belirtilmiş; 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun 25.12.1981 tarih ve 2568 sayılı Yasa ile değişik 20. maddesinin birinci fıkrasında “Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Türk Milleti adına; askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların ilk ve son derece mahkemesi olarak yargı denetimini ve diğer kanunlarda gösterilen, görevleri yapar. Ancak, askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda; ilgilinin asker kişi olması şartı aranmaz” denilmiştir.
Buna göre, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin bir davaya bakabilmesi için dava konusu idari işlem veya eylemin “asker kişiyi ilgilendirmesi” ve “askeri hizmete ilişkin bulunması” koşullarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.
1602 sayılı Yasa’nın değişik 20. maddesinde, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli bulunan veya hizmetten ayrılmış olan subay, askeri memur, astsubay, askeri öğrenci, uzman çavuş, uzman jandarma çavuş, erbaş ve erler ile sivil memurlar asker kişi sayılmaktadır.
Davacının askerlik yükümlülüğünün ifası sırasında ortaya çıkan zararın tazminini istemesi karşısında, davacının asker kişi sıfatını taşıdığı noktasında duraksama bulunmamaktadır.
Dava konusu eylemin askeri hizmete ilişkin olup olmadığına gelince; İdari eylemin “askeri hizmete ilişkin bulunması” eylemin kanun ve nizamlarının Türk Silahlı Kuvvetlerine tanıdığı yetki ve görevlerin yerine getirilmesi amacına yönelik olması anlamını taşımakta olup, Askeri nitelikte idari eylemi de, askeri kural ve gerekler çerçevesinde yürütülen askeri hizmet sırasındaki bir hareket, tutum veya meydana gelen ya da getirilen bir olay olarak tanımlamanın olanaklı olduğu, İdari eylemin “asker kişiyi ilgilendirmesi” için, eylemin bir asker kişiye yönelmesi, zarar verici etkilerini bir asker kişinin beden bütünlüğü veya malvarlığı sahasında meydana getirmiş olmasının gerektiği anlaşılmakla, davada, davalı idare tarafından sunulan sağlık hizmetinin kötü işlemesi şeklindeki hizmet kusurundan kaynaklandığı ileri sürülen zararın askeri bir görevin yürütülmesi sırasında doğması ve asker kişinin bedeninde oluşması karşısında davada idari eylemin “askeri hizmete ilişkin bulunması” ve “asker kişiyi ilgilendirmesi” koşullarının birlikte gerçekleştiği anlaşılmıştır.
Bu durumda, dava konusu eylemin, askeri gereklere, askeri usul ve yönteme ve askeri hizmete göre tesis edildiğinin ve bu nedenle de askeri hizmete ilişkin bulunduğunun kabulü gerekir.
Belirtilen durumlara göre ve olayda Anayasa’nın 157. ve 1602 sayılı Yasa’nın 20. maddelerinde öngörülen, idari eylemin asker kişiyi ilgilendirmesi ve askeri hizmete ilişkin bulunması koşulları birlikte gerçekleştiğinden, davanın görüm ve çözümü Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin görevine girmektedir.
Açıklanan nedenlerle, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başsavcısı’nın başvurusunun kabulü ile Ankara 18. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen görevlilik kararının kaldırılması gerekmiştir.
SONUÇ: Davanın çözümünde ASKERİ YÜKSEK İDARE MAHKEMESİNİN görevli olduğuna, bu nedenle Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başsavcısı’nın BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile Ankara 18. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 18.04.2012 gün ve E:2011/560 sayılı GÖREVLİLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 24.12.2012 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
– – · – –
Uyuşmazlık Mahkemesi – 24.12.2012, 265/285
ASKER KİŞİNİN SAĞLIK İŞLEMLERİNDEN DOLAYI GÖRDÜĞÜ ZARARA İLİŞKİN DAVA ASKERİ YÜKSEK İDARE MAHKEMESİNDE GÖRÜLÜR
O L A Y: Davacılar vekili özetle; Davacı N.P.’un, vatani görevini yaparken 07.08.1995 tarihinde operasyon esnasında bölücü terör örgütü tarafından döşenen mayına basma sonucu yaralandığını ve sakat kaldığını, GATA tarafından 25.12.1995 tarih, 3045 sayılı karar ile ‘’ASKERLİĞE ELVERİŞLİ DEĞİLDİR’’ raporunun tanzim edildiğini, bu rapora binaen Emekli Sandığı tarafından 15.02.1996 tarihinde 6.dereceden ‘’Terör Mağduru Vazife Malulü’’ olarak emekli edildiğini, sonrasında rahatsızlığının ilerlediğini ve 02.06.2011 tarihinde sağ bacağının diz altından kesildiğini, bunun üzerine GATA tarafından 30.06.2011 tarih, 4258 sayı ile TSK da görev yapamayacağına dair rapor tanzim edildiğini belirterek, davacı N.P.’un vücut bütünlüğünün yitirilmesinden doğan zararların tazmini amacıyla fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile, davacı N.P. için 1.000 TL maddi, 20.000 TL manevi, E.P. için 10.000 TL manevi, S.S.P. için 5.000 TL manevi, M.K.P. için 5.000 TL manevi tazminatın faizi ile birlikte tazmini için davalı aleyhine adli yargı yerinde dava açmıştır.
Davalı vekilince, süresi içerisinde verilen savunma dilekçesinde özetle, görev itirazında
bulunulmuştur.
ANKARA 23. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 20.03.2012 gün ve E: 2011/498 sayı ile davalı idarenin görev itirazının reddine karar vermiştir.
Davalı idare vekilince süresinde verilen dilekçe ile, olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması istemiyle başvuruda bulunulması üzerine, başvuru dilekçesiyle birlikte dava dosyası, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başsavcılığına gönderilmiştir.
ASKERİ YÜKSEK İDARE MAHKEMESİ BAŞSAVCISI; Davanın, davacılardan N.P.’un P.Uzm.Onb rütbesi ile TSK bünyesinde görev yaparken 07.08.1995 tarihinde icra edilen bir iç güvenlik operasyonu sırasında mayına basarak yaralanmasına bağlı olarak ortaya çıkan maddi ve manevi zararların tazmini istemiyle açıldığını, Anayasanın 125. maddesinin son fıkrasında idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğunun düzenlendiğini, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları ihlal edilenler tarafından açılacak tam yargı davalarının görüm ve çözümünün idari yargı yerlerinin görevine girdiğini, Anayasa’nın 157. maddesinde, Askeri Yüksek idare Mahkemesinin askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini yapan ilk ve son derece mahkemesi olduğunu, askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda ilgilinin asker kişi olması şartı aranmayacağının belirtildiğini; 20.7.1972 günlü ve 1602 Sayılı Yasanın 25.12.1981 günlü ve 2568 Sayılı Yasa ile değişik 20. maddesinde de aynı hükmün yer aldığını, Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin bir davaya bakabilmesi için dava konusu idari işlemin “asker kişiyi ilgilendirmesi” ve “askeri hizmete ilişkin bulunması” koşullarının birlikte gerçekleşmesi gerektiğini, 1602 Sayılı Yasa’nın 20. maddesinde, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli bulunan veya hizmetten ayrılmış olan, subay, askeri memur, astsubay, askeri öğrenci, uzman çavuş, uzman jandarma çavuş, erbaş ve erler ile sivil memurların asker kişi sayıldıklarını, bu bağlamda, olay sırasında uzman erbaş olarak görev yapan davacılardan N.P. ‘un asker kişi sıfatını taşıdığı noktasında duraksama bulunmadığını, İdari eylemin “askeri hizmete ilişkin bulunması” eylemin kanun ve nizamlarının Türk Silahlı Kuvvetlerine tanıdığı yetki ve görevlerin yerine getirilmesi amacına yönelik olması anlamını taşıdığını, Askeri nitelikte idari eylemi de, askeri kural ve gerekler çerçevesinde yürütülen askeri hizmet sırasındaki bir hareket, tutum veya meydana gelen ya da getirilen bir olay olarak tanımlamanın olanaklı olduğunu, İdari eylemin “asker kişiyi ilgilendirmesi” için, eylemin bir asker kişiye yönelmesi, zarar verici etkilerini bir asker kişinin beden bütünlüğü veya malvarlığı sahasında meydana getirmiş olmasının gerektiğini, davada, davalı idare tarafından iç güvenliği temine yönelik olarak icra edilen bir faaliyet sırasında meydana gelen yaralanma dolayısıyla uğranılan zararların idare tarafından tazmin edilmesinin istenildiğini, zararın askeri bir görevin yürütülmesi sırasında doğması ve asker kişinin bedeninde oluşması karşısında davada idari eylemin “askeri hizmete ilişkin bulunması” ve “asker kişiyi ilgilendirmesi” koşullarının birlikte gerçekleştiği ve dolayısıyla AYİM’in görevli olduğunun değerlendirildiğini belirterek, 2247 sayılı Kanunun 10, 12 ve 13. maddeleri gereğince olumlu görev uyuşmazlığı çıkartılarak, uyuşmazlığın çözümü için dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesini ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin görevli olduğuna karar verilmesini istemiştir.
Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasa’nın 13. maddesine göre, Yargıtay Başsavcısından yazılı düşüncesi istenilmiştir.
YARGITAY BAŞSAVCISI; Davacı N.P.’un P. Uzm. Onb. rütbesi ile Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde görev yaparken 07/08/1995 günü icra edilen bir iç güvenlik operasyonu sırasında terör örgütü mensupları tarafından tuzaklanmış bir mayına basarak yaralanması sonucu davalı idare aleyhine hizmetin yerine getirilmesindeki kusur sonucu yaralandığı iddiası ile adli yargı yerinde maddi ve manevi tazminat davası açtığının anlaşıldığını, Anayasa’nın 125.maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğunun belirtildiğini; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-b. maddesinde ise, idari eylem ve işlemlerden dolayı haklan ihlal edilenler tarafından açılan tam yargı davalarının, idari dava türleri arasında sayıldığını, davacının askeri bir operasyon sırasında operasyona konu terörist karşı koyma sonucu yaralanmasında, kamu hizmetlerinin yürütülmesi sırasında davacının uğradığı bir zararın söz konusu olduğunu, oluşan zararın, idari faaliyet ile zarar arasında nedensellik bağının bulunması koşuluyla idarece tazmin edilmesinin, idare hukukunun genel ilkelerinden olduğunu, 1602 sayılı Yasa’nın değişik 20. maddesinde, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli bulunan veya hizmetten ayrılmış olan, subay, askeri memur, astsubay, askeri öğrenci, uzman çavuş, uzman jandarma çavuş, erbaş ve erler ile sivil memurların asker kişi sayıldıklarını, buna göre uzman erbaş olan davacının olay sırasında asker kişi olduğunda kuşku bulunmadığını, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin görevlerini belirleyen Anayasa’nın 157. maddesine göre, askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini yapan ilk ve son derece mahkemesi olduğunun, ancak askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda ilgilinin asker kişi olması şartının aranmayacağının belirtildiğini, 20.7.1972 tarih ve 1602 sayılı Yasa’nın 25.12.1981 tarih ve 2568 sayılı Yasa ile değişik 20. maddesinde de aynı hükmün yer aldığını, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin bir davaya bakabilmesi için dava konusu idari işlem ya da eylemin “asker kişiyi ilgilendirmesi ve “askeri hizmete ilişkin bulunması” koşullarının birlikte gerçekleşmesi koşullarının arandığını, davaya konu olayda, davacının tazminat istemine konu olay sırasında asker kişi sıfatında bulunduğu açık olduğu gibi, zararın doğmasına neden olan ve terör örgütüne yönelik mücadeleyi amaçlayan operasyonun da askeri hizmete ilişkin bulunduğunu, Uyuşmazlık Mahkemesi’nin istikrar bulmuş uygulamasına göre de, “asker kişiyi ilgilendirme” koşulunun, tam yargı davaları bakımından “ eylemin bir asker kişiye yönelmesi” şeklinde anlaşılması gerektiğini, dolayısıyla görevli yargı yerinin Askeri Yüksek İdare Mahkemesi olduğunu belirterek, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başsavcılığının 2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesi gereğince yapmış olduğu başvurunun kabulü ile Ankara 23 Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/498 esas sayılı görevlilik kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği yolunda yazılı düşünce vermiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE:
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Mustafa AYSAL, Eyüp Sabri BAYDAR, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Sedat ÇELENLİOĞLU ve Ayhan AKARSU’nun katılımlarıyla yapılan 24.12.2012 günlü toplantısında:
l-İLK İNCELEME: Dava dosyası üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, davalı idare vekilinin anılan Yasa’nın 10/2 maddesinde öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev itirazının reddedilmesi ve 12/1 maddede belirtilen süre içinde başvuruda bulunması üzerine Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başsavcılığı’nca, 10. maddede öngörülen biçimde olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Selim Şamil KAYNAK’ın, davanın çözümünde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Savcısı Süalp Tanyel’in davada Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin görevli olduğu yolundaki sözlü ve yazılı açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, davacılardan N.P.’un P.Uzm.Onb rütbesi ile TSK bünyesinde görev yaparken 07.08.1995 tarihinde icra edilen bir iç güvenlik operasyonu sırasında mayına basarak yaralanmasına bağlı olarak ortaya çıkan maddi ve manevi zararların tazmini istemiyle açılmıştır.
Anayasa’nın 157. maddesinde, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin, askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini yapan ilk ve son derece mahkemesi olduğu; ancak, askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda ilgilinin asker kişi olması şartının aranmayacağı belirtilmiş, 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun 25.12.1981 tarih ve 2568 sayılı Yasa ile değişik 20. maddesinin birinci fıkrasında “Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Türk Milleti adına, askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların ilk ve son derece mahkemesi olarak yargı denetimini ve diğer kanunlarda gösterilen, görevleri yapar. Ancak, askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda, ilgilinin asker kişi olması şartı aranmaz” denilmiştir.
Buna göre, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin bir davaya bakabilmesi için dava konusu idari işlem veya eylemin “asker kişiyi ilgilendirmesi” ve “askeri hizmete ilişkin bulunması” koşullarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.
1602 sayılı Yasa’nın değişik 20. maddesinde, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli bulunan veya hizmetten ayrılmış olan subay, askeri memur, astsubay, askeri öğrenci, uzman çavuş, uzman jandarma çavuş, erbaş ve erler ile sivil memurlar asker kişi sayılmaktadır.
Olay esnasında Uzman erbaş olan davacının 1602 sayılı Yasa’nın 20. maddesinde sayılan asker kişilerden olduğu ve bu nedenle dava konusunun asker kişiyi ilgilendirdiği tartışmasızdır.
Dava konusu eylemin askeri hizmete ilişkin olup olmadığına gelince; İdari eylemin “askeri hizmete ilişkin bulunması” eylemin kanun ve nizamlarının Türk Silahlı Kuvvetlerine tanıdığı yetki ve görevlerin yerine getirilmesi amacına yönelik olması anlamını taşımakta olup, Askeri nitelikte idari eylemi de, askeri kural ve gerekler çerçevesinde yürütülen askeri hizmet sırasındaki bir hareket, tutum veya meydana gelen ya da getirilen bir olay olarak tanımlamanın olanaklı olduğu, İdari eylemin “asker kişiyi ilgilendirmesi” için, eylemin bir asker kişiye yönelmesi, zarar verici etkilerini bir asker kişinin beden bütünlüğü veya malvarlığı sahasında meydana getirmiş olmasının gerektiği anlaşılmakla, davada, davalı idare tarafından iç güvenliği temine yönelik olarak icra edilen bir faaliyet sırasında meydana gelen yaralanma dolayısıyla uğranılan zararların idare tarafından tazmin edilmesinin istenildiği, zararın askeri bir görevin yürütülmesi sırasında doğması ve asker kişinin bedeninde oluşması karşısında davada idari eylemin “askeri hizmete ilişkin bulunması” ve “asker kişiyi ilgilendirmesi” koşullarının birlikte gerçekleştiği anlaşılmıştır.
Bu durumda, dava konusu eylemin, askeri gereklere, askeri usul ve yönteme ve askeri hizmete göre tesis edildiğinin ve bu nedenle de askeri hizmete ilişkin bulunduğunun kabulü gerekir.
Belirtilen durumlara göre ve olayda Anayasa’nın 157. ve 1602 sayılı Yasa’nın 20. maddelerinde öngörülen, idari eylemin asker kişiyi ilgilendirmesi ve askeri hizmete ilişkin bulunması koşulları birlikte gerçekleştiğinden, davanın görüm ve çözümü Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin görevine girmektedir.
Açıklanan nedenlerle, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başsavcısı’nın başvurusunun kabulü ile Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen görevlilik kararının kaldırılması gerekmiştir.
SONUÇ: Davanın çözümünde ASKERİ YÜKSEK İDARE MAHKEMESİNİN görevli olduğuna, bu nedenle Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 20.03.2012 gün ve E:2011/498 sayılı GÖREVLİLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 24.12.2012 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.